İŞLETMELERDE VERİLEN MOLLARIN ETKİN, VERİMLİ VE MEMNUNİYET VERİCİ OLMASI ÜZERİNE..
Adettendir, öncelikle mevzuat ile başlayalım.
4857 Sayılı İş Kanunu;
Ara dinlenmesi
Madde 68 - Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere; a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika, b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat, 8446 c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat, Ara dinlenmesi verilir. Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir. Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir. Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz.
Kanundaki düzenleme nispi emredicidir, yani belirtilen sürelerin altına inilemez ancak karşılıklı anlaşma ile artırılabilir. Toplu veya bireysel iş sözleşmelerinde ara dinlenmelere ek olarak belirtilen çay-kahve, sigara vb molaları bu kapsamdadır.
İşyerinde mola uygulamalarının işçileri yaptıkları işin yıpratıcı etkilerinden koruma, iş kazası, meslek hastalıklarını önlemek ve elbette verimlilik / performans açısından önemi aşikardır. Herkesin (Devlet, İşçi, İşveren) kazançlı olduğu basit ama etkili bir işbilim uygulamasıdır.
O zaman değerli okuyucuyalara soralım. Acaba ergonominin kullanabilirlik kriterleri ile söylersek molaların etkin, verimli ve memnuniyet verici etkisi artırılarak iş kazaları daha da azaltılabilir mi?
Yukarıdaki soru güdümlü bir sorudur. Esas amacı "Mola iyi bir şeydir, hele bir de mola şartları iyileştirilirse yorgunluk ve bağlı olarak iş kazaları da azalır" önermesini iki ayrı planda incelemektir. İlki İşyeri Hekimi ve iş Güvenliği Uzmanlarının günlük iş pratikleri açısından mesleki bir değerlendirme olacaktır. İkincisi ise önermeyi mantık boyutuyla analiz etmektir.
Yazının başlığı, giriş bölümü ve ardından gelen soru nedeniyle okuyucular haklı olarak mola sürelerinde dinlenme alanları düzenlemeleri vb tadında bir akış bekleyeceklerdir. Kuşkusuz önemli ve yazının sonunda bu konuya değineceğim. Ancak önceliğim yukarıdaki önermenin mantık ve düşünce sistematiği boyutu olacaktır.
İş sağlığı ve güvenliği (İSG) profesyonellerine ve İSG konusunda hiç bir fikri/eğitimi olmayan kişilere dahi bu soru sorulsa yanıtları büyük çoğunlukla evet olacaktır. Peki, bu çıkarımın eleştirilecek ne yanı var ki? Aklın yolu bir diyenler olacaktır. Bu arkadaşlarımıza hürmeten aynı alandan örnekler vererek niyetimizin anlaşılmasını kolaylaştıralım;
"İşyerlerine İşyeri Hekimi istihdamı sağlanırsa meslek hastalıkları azalır"
"İşyerlerine İş Güvenliği Uzmanı istihdamı sağlanırsa iş kazaları azalır"
"Kalite kontrol bölümlerinde aydınlatma artırılırsa hatalı ürünlerin farkedilmesi artar"
"İşçilerin işe giriş öncesi Temel İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi almaları sağlanırsa iş kazaları ve meslek hastalıkları azalır"
Günlük hayattan da birkaç örnek verelim;
"Her mahalleye dev spor tesisleri açılırsa olimpiyat şampiyonları bizden çıkar"
"Çocuklarımız evde daha çok ders çalışırlar ise sınavlarda daha başarılı olurlar"
Konuyu daha fazla uzatmadan ve okuyucuyu sıkmadan klavyemdeki baklayı çıkarayım; Mola özelinden tüm İSG alanına ve hatta hayatın kendisindeki hemen tüm olgular p ise q şartlı önermesinden daha karmaşık bir matris yapıdadır. Klasik Batı düşüncesindeki mantık (1,0) sistematiği ile bu olgular ve bağlı sorunlarına çözüm üretmek zordur. Yukarıdaki her önermede "doğru ama şöyle şöyle olursa" dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, ben de öyle düşünüyorum.
Görüldüğü gibi asıl çözümler "siyah-beyaz, evet-hayır, 1-0" gibi sistematikten çok daha gri alanlı ve biraz bulanık. Peki çare ne? Çare aslında basit. İnsan düşünce sisteminin sayısal verileri kullanmadaki yetersizliğini öncelikle kabul etmeliyiz. Beynimizin okuma, anlama, fikir yürütme, analiz vb faaliyetlerin rakamlardan ziyade bir tür örüntü mekanizması ile çalıştığını unutmamalıyız.
Üst paragrafta gri alan ve bulanık sözcüklerini muradımı anlatabilmek için biliçli olarak tercih ettim. İSG alanında olgulara yaklaşımımızda daha doğru kararlar vermemizi sağlayabileceğini düşündüğüm başka bir düşünce sistematiğini işaret ediyorlar. Frenkçe "fuzzy logic" denilen bulanık mantık teorisi, kültür coğrafyamızdan olup yakın zamanlarda kaybettiğimiz Prof. Dr. Lütfi Ali Askerzadeh'in bilim dünyasına ve günlük hayatımıza armağanıdır. Kabaca söylemek gerekirse bizi yukarıdaki önermelere biraz evet biraz hayır diyebilmemizi sağlayarak kesin olarak evet veya hayır yanıtları arasına sıkışmaktan kurtarmıştır.
Bulanık mantık, Klasik (Aristo) mantığını kullanmaz. Klasik( Aristo) mantığı; var-yok, 0-1, evet-hayır, iyi-kötü gibidir, ancak Bulanık mantık bu ikili değerlerin arasındaki değerleri de alır. Örneğin; az, çok, biraz, normal, orta,uzun, 0-1 değerleri yerine ara değerleri (0.6-0.1) kullanarak işlem yapar.
Kültür coğrafyamız sözcüğünü de yine bilinçli tercih ettim. Sebebi bu değerli bilim insanının Bakü doğumlu olması ve Aristo/ Batı mantığı yerine Doğu mantığı ve felsefesinin yoğrulduğu topraklardan çıkmış olmasıdır. Bu durumun bir tesadüf olmadığını bir başka örnekle güçlendireyim. Sosyal bilimler dünyasının altın çocuğu denilen Prof. Dr. Thomas SAATY'de Musul kökenlidir. Karmaşık karar verme süreçleri için geliştirdiği "Analitik Hiyerarşi Süreci" yönteminin bence en temel başarısı insan düşünce sistematiği ile barışıklığıdır. Bu örnekler ile sakın klasik Doğu ezikliği ile Batı'yı küçümseme vb anlaşılmasın. Her iki bilim insanı da bu harika işlere ABD üniversitelerinde imza attılar. Mühendis arkadaşların aşina olduğu Matlab programı, yapay zeka, akıllı makineler vb pek çok yerde temel taşı oldular.
Kardeşim alt tarafı 15 dk'lık iki tane molayı anlatacaksın, nelerden bahsediyorsun? Diyenler olabilir. Haklıdırlar, amacım şudur ki; mola kavramını tüm çalışma süresinden ve hatta 24 saatlik yaşamdan ayrı düşünülmemesi gerektiğini, yap bir kamelya-ver onbeş dakika mola, dertler bitsin ! düşüncesine atıf yapmaktır.
Analiz sözcüğü Yunanca kökenlidir. Bir bütünü parçalara ayırarak her bir parçayı ayrı ayrı inceleyip bütün hakkında tümevarım yöntemiyle fikir sahibi olmayı amaçlar. Mola, İSG eğitimi, iş kazası, meslek hastalığı, ergonomi, özlük hakları, aidiyet, takdir görme beklentisi, örgüt iklimi vb olguları tekil olarak inceler diğerleri ile ilişkilerini ölçmez ve hesaba katmaz isek yanılabiliriz.
Sabır gösterip buraya kadar okuyan arkadaşlarımıza minik ve samimi bir itirafla bulunayım. Yaklaşık 7-8 yıldır uzun aralıklarla ve dönem dönem üzerinde çalıştığım iş kazalarına yönelik yeni bir analiz ve yönetim sistemi önerisi çalışmam var. Makale yada belki de kitap olarak ileride yayınlamayı düşünüyorum. Fikirsel alt yapısı yukarıda anlatmaya çalıştığım saiklerden besleniyor. Bu yüzden bugün mola yarın bir başka İSG uygulamasından bahsederken biraz uzun yazılarım olabilir, affola. Bu yazılara gelecek görüş, katkı ve eleştirilerin çalışmamı güçlendireceğini biliyor ve hedefliyorum. Şimdiden herkese teşekkür ederim.
Artık gelelim mola uygulamalarına. Yine sorularla başlayalım;
Çalışma anındaki yorulmayı ölçmeden-dikkate almadan mola düzenlemenizi adeta bir spa merkezi uygulamasına benzetmemizin faydası olabilir mi? Çalışmıyor olmak, dinlenmek midir? Mola süresinde yapılan artışlar dinlenmeyi her zaman artırır mı?
Dinlenme gereksinimi yorulma duyusu ile başlar. Bu yüzden yukarıdaki sorulara yanıt aramadan önce insan neden ve nasıl yorulur? Biraz açalım;
İki tür temel yorgunluk çeşidir vardır. İlki "genel yorgunluk" olup tüm vücudun işlevsel yeteneğinin ve performansının azalmasıdır. Diğeri ise sadece belirli bir organ / kas grubunun yorgunluğudur. İşbilim açısından bakar isek yorgunluk çeşitlerini sekize kadar artırabiliriz;
1- Statik veya dinamik kas işinden doğan kas yorgunluğu,
2- Fiziksel zorlanmadan doğan tüm organizmanın yorgunluğu,
3- Göz yorgunluğu,
4- Mental yorgunluk,
5- Psikomotor kabiliyetlerin tek yönlü ve sürekli zorlanması ile beceri yorgunluğu,
6- Tek düzelik ve Monotonluğa bağlı yorgunluk hissi,
7- Yorgunluğun birikerek kronik yorgunluk oluşturması,
8- Biyolojik saatlerimizin ritmi nedeniyle uyku isteği doğuran doğal periyodik yorgunluk.
Deyim yerinde ise neredeyse uçan kuştan etkilenen fiziksel ve ruhsal yapımız var değil mi?Bu bir tercih olmayıp kapasite meselemizdir. İşbilimin fiziksel güç kapsamında konuya bakışı "Sürekli Performans Sınırı" (SPS) ile alakalıdır. SPS, bedenin enerji sunumu ve gereksiniminin dengede kaldığı, çok fazla yorulmadan ve özel molalara gerek kalmadan sekiz saatlik vardiyada yapılabilecek en büyük iş miktarıdır. Erkeklerde 275-300 Watt / 8600 kJ, Kadınlarda ise 185-200 watt/ kJ değerleri sekiz saatlik bir vardiya için maksimum sınırlardır. (Çalışan kas grubunun vücuttaki tüm kas miktarına oranı, hareketin dinamik veya statik olması vb özel kısıtlar dikkate alınarak)
Mola = Dinlenme yargısında dikkatli olmamız gereken alanlar olabileceğini, bazı işlerde molaların varlığı ve uzunluğunun zorlanmaları azaltmanın her zaman garantisi olmadığını gösteren ilginç bir örnek de verelim; Hettinger'in yaptığı bir çalışmada aşırı sıcak ortamda çalışan işçilere verilen mola süresi, tüm çalışma süresinin %65'ine kadar uzatılmasına rağmen sıcak nedenli işçilerin kalp atış sayısındaki artış hala kabul edilebilir sınırlara çekilememiştir.
Yukarıdaki tüm yorgunluk çeşitlerini niceliksel olarak ölçen bir "yorgunlukmetre" henüz icat edilmemiştir. Ancak bazı işaretler vardır ki işçilerin yorulması hakkında bize fikir verebilirler;
1- Uyku hali, işten kaçma-bırakma duygusu
2- Kolay düşünememe
3- Dikkatin azalması
4- Algılama hızında düşme
5- Bedensel ve mental faaliyetlerde performans düşüşü
İşyeri Sağlık birimi polikliniklerine yansıyan "Kronik Yorgunluk" işaretleri ise;
1- Asosyal davranış, kolay öfkelenme
2- Anksiyete, depresyon eğilimleri
3- Baş ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı hissi, sebepsiz terleme, iştahsızlık, sindirim bozuklukları, genel halsizlik ve hastalıklara karşı dirençsizlik vb.
4- Bir vitamin alsam da hayatım değişse,
5- Dr Bey/Hanım çok hastayım...Şikayetleriniz nedir? Bilmiyorum...
Yorgunluk konusunu daha fazla uzatmadan en son olarak ergonominin "dayanabilirlik" ilkesini hatırlatmak isterim. Sabah saat sekizde işbaşı yapan bir işçi mesai sonu evine gidip ertesi sabah yine saat sekizde bir önceki gün kadar fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı işe başlayamıyor, minik minik te olsa yıpranmalar her geçen gün birikiyor ise işçilerin biyomekanik bir aksam olmadığını hatırlamanın ve SPS vb ölçütleri gözden geçirmenin vaktidir.
Değerli okuyuculardan ricam, üşenmeyip yukarıdaki yorgunluk işaretlerini iş kazaları ile olası ilişkileri ekseninde düşünerek madde madde bir kez daha okumalarıdır.
İmdi;
1- Yıllardır bilimsel makalelerde okuduğumuz veya eğitimlerde dinlediğimiz meşhur "iş kazası sebeplerinin %80'ni işçi, %20'si makine-çevre vb nedenlidir" mottosunu da gözden geçirmeli miyiz?
2- Defalarca yapılan eğitimler, hatta ödül-ceza uygulamaları ve hatta davranış odaklı popüler yaklaşımlara rağmen hep şikayet ettiğimiz kolaycı, umursamaz, güvensiz davranışların bir sebebi de yukarıdaki yorgunluk çeşitleri olabilir mi?
4- İş-zaman etüdü yapan sevgili Metod mühendisi arkadaşlarımız çalışmalarında "Temel Zaman / Dağılım Zamanı / Dinlenme Zamanı" ölçütlerini kullanırlar. Acaba ellerinde kronometre ile inceledikleri iş süreçlerinin bir gün, bir hafta, bir yıl değil belki de yirmi- otuz yıl sürekli yapılacağını düşünmeleri gerekli midir?
Sorular bazen yanıttır.
Molalar hakkında yazıp çizmeden önce güvenilir iş analizleri yaparak bir insanın yaşı, cinsiyeti, fiziksel ve mental kapasitesine göre;
Mümkün oldukça;
1- Yapabileceği
2- Dayanabileceği
3- Memnun kalabileceği iş yöntemi düzenlenmelidir.
Gelelim mola düzenlemelerinin nasıl olması gerektiğine;
1- Çalışma ve mola alanları mutlaka farklı mekanlar olmalıdır.
2- Mola alanlarında gürültü, ortam havasında toz, kimyasal vb veya olumsuz termal konfor koşulları olmamalıdır.
3- Sürekli ayakta çalışanlar varis riski nedeniyle kısa bir yürüyüş sonrası mutlaka oturmalı ve hatta ayaklarını hafifçe kaldırıp uzatarak bir ayak desteğine dayamalıdır. Sürekli ayakta kalarak omurgasında biriken tansiyon azaltılarak kas iskelet sistemi zorlanmaları da azaltılmış olur.
4- Sürekli oturarak çalışanlar ise mola sürelerinin önemli bir kısmında yürüyüş yapmalıdır. Sürekli oturma nedeniyle vücutta oluşan katlanmalar nedeniyle kan dolaşımı yavaşlar. Kaslara ve dokulara yeterli oksijen ve glikoz ulaşamaz. Kaslarda çalışmaya bağlı biriken hafriyat (laktik asit) temizlenemez. Yürüyüşler kan dolaşımının tekrar eskisi gibi verimli olması için fırsattır.
5- Çalışan mola süresini ille de mola alanında geçirmek zorunda değildir. Vaktinde işbaşında olma şartıyla tamamen serbest olmalıdır.
6- İş istasyonunda aktif çalışma yapmayıp işin akışını göz ucuyla da olsa takip etmek zorunda kalan işçilerin mola yaptığı söylenemez. ( Kendi atölyemde bizzat yaşadığımız bir sorundur, geç te olsa farkettik. Sanayi ortamının klasik beslenmesi olan yarım ekmek arası bir şeyleri çalışma alanında yerken veya çay içerken gözümüz hep üzerinde çalıştığımız yeni üründe oluyordu. Nerde hata yaptık veya daha iyi nasıl yapabiliriz diye kendi aramızda bir yandan yer bir yandan konuşurken, ne yediğimizden bir şey anladık ne de pırılıtılı inovasyonlar kazandık. Olan, heyecanla konuşurken ağzımızdan fırlayan köfte parçalarına oldu).
7- İşverenler kamelya / çay-sigara içme alanı vb yerlerde iyi niyetle de olsa genelde piknik mobilyaları tarzında sert oturaklı banklar, sırt desteksiz tabure vb. koymaktadır. Bu durum sürekli ayakta çalışanların konforlu bir şekilde oturarak dinlenebilmeleri için uygun değildir. Çalışanlara farkında olmadan molalarda dinlenmeden çok bel ve kalça kaslarına statik ek iş yüklenmektedir. Bu bölgelerdeki kan dolaşımı rahatlamadığı için kaslarda dinlenme gerçekleşememektedir. Sürekli ayakta çalışanlar için mola alanlarında ergonomik konforlu koltuklar tercih edilmelidir. Ayaklarını uzatarak dinlenebilmeleri sağlanmalıdır. (Kültürümüzde ayak uzatmanın saygı ile ilişkilendirme bağlantısı olsa da)
8- Özellikle AVM lerde çalışan satış görevlileri, güvenlik personeli açısından bir kaç söz edelim. Bu arkadaşlarımız uzun mesai saatlerinde ilgilenecekleri müşteri olsun olmasın molalar dışında işyeri kuralı olarak sürekli ayakta kalmaktadırlar. Oturmak, bir yere yaslanmak kültürümüzde çalışmama / savsaklama / tembellik ile temsil edilebildiği için bu sıkıntıyı çekiyorlar. Samimi olmak gerekirse bırakalım işverenlerini biz müşteriler dahi girdiğimiz mekanda bizimle oturduğu yerden konuşan personeli eleştiririz. Önerimiz hiç olmazsa yarı oturur yarı ayakta dinlenme imkanı sunan yaslanma sandalyelerini kullanmalarıdır.
8- Kaslarımızdaki yorulma, çalışma süresi ile matematiksel olarak üstel bir fonksiyonla artar. Dinlenme süresi ise tam tersine yine üstel bir fonksiyon ile azalır. Yani molaların ilk bölümlerinin dinlendirici etkisi çok daha fazladır. Bu yüzden kısa aralıklarla sık sık verilen molalar kaslar açısından daha dinlendiricidir. Kasların dinlenmesi kan dolaşımının rahatlaması ile ilk birkaç dakikada oluşur. Molada geçen diğer zamanın kas dinlenmesine katkısı çok azdır. ( Lehmann Karrasch Müller'in meşhur bisiklet deneyi) Yaşlılarımızın torunlarına "dinlene dinlene yap çocuğum" diye nasihatleri boşuna değidir.
9- Özellikle kas iskelet sistemi zorlanmaları çok olan işyerlerinde çalışan işçilerin iş dışı yaşamları, yöresel-kültürel alışkanlıkları, varsa yaptıkları ek işler ve hatta evdeki yataklarının ergonomik olması dahi çok önemlidir. Sekiz saatlik bir uyku süresinde işçinin kas iskelet sisteminin ne kadar dinlenebildiği veya çalışma esnasında yapılan işin statik/dinamik oluşu, iş yükü, frekansı, psikososyal stres faktörlerini vb dikkate almadan işyerindeki mola düzenlemelerini konuşmak çok erken olur.
10- İşletmelerde farklı seviyede ve çeşitte yorgunluklara sebep olan pek çok farklı işler vardır. Oysa molalar herkes için aynı zaman ve sürede verilmektedir. İSG profesyonelleri gereğinde kişi veya görev bazlı özel mola düzenlemeleri isteyebilmelidirler.
11- Dinlenmeyi aktif ve pasif olarak iki türde inceleyebiliriz. Kamelyada oturup çay içmek pasif dinlenmedir. Sürekli oturarak çalışanlar için önerdiğimiz yürüme ise aktif dinlenmedir. Aktif yani hareket ederek dinlenmeye bir diğer güzel örnek ise; özellikle işin başladığı saatlerde toplu olarak işin bırakılarak düzenli egzersiz programları uygulamaktır. Kaslar esneklik kazanarak ani yaralanmalara karşı direnç kazanır. Ayrıca rahatlayan kan dolaşım sistemi nedeniyle kasların kolayca dinlenebilmesi sağlanmaktadır.
12- Ofis çalışanlarının zihinsel iş yükleri ölçülememektedir. Molalarda mümkün oldukça açık alanda yürüyüş yapmalıdırlar. Molada boyun ve göz sağlığı açısından bir bir başka ekranlı araç (cep telefonu vb) kullanmamalıdırlar (Yazdım ama kendim de yapıyorum).
Özetle iş dışı yaşam- çalışılan süre - mola düzenlemeleri kompartımanlar halinde ve birbirinden bağımsız ele alınmamalıdır. Amaç ve hedefler hepsi bir bütün halinde düşünülerek planlanmalıdır.
Diyerek bitirelim.
İlginiz için teşekkürler.
Dr. Altan KOLTAN
İşyeri Hekimi
Kaynakça:
* 4857 Sayılı İş Kanunu Açısından Ara Dinlenmesi, Arş. Gör. Yasin ULUSOY
* Mühendisler için Ergonomi işbilim, Prof. Dr. Fatih C. BABALIK
* Chase, V. M., Hertwig, R ve Gigerenzer, G. Visions of rationality. Trends in Cognitive Science, 2(6), 206-214, 1998
* http://www.geocities.ws/hhvillav/00000053.pdf Fuzzy Logic Lofti A. Zadeh University of California, Berkeley,
* https://pdfs.semanticscholar.org/e3c5/61049eb532e328fc2b8288c490986cd9403f.pdf Decision making with the analytic hierarchy process, Int. J. Services Sciences, Vol. 1, No. 1, 2008, Thomas L. Saaty Katz Graduate School of Business, University of Pittsburgh,